Kadınların, aldatma olduktan sonra toplumdaki tüm erkekleri sürekli suçlu bulmaları biraz mantıksız gelir bana. Sonuçta, erkek bu eylemi başka bir kadınla -genellikle toplum hayatında sürekli "masum" rolünü oynayan bir kadınla- gerçekleştirmiştir. Erkeğin aldatma suçunu işlemesine yardımcı olan kadın ise muhtemelen bir erkeği aldatmıştır. Kısacası, bu sonsuz bir döngüdür ve benim bunu dile getirmemin de bu konuda hiçbir fayda sağlamayacağı açıktır. Ama, suçlunun sadece "erkek ırkı" olduğunu kabul etme yanlışlığı fazlasıyla tekrar ettiğinden, erkek ırkını savunmak isteyiverdim okuduğum kitabında etkisiyle. İşte okuduğum kitaptan bu konuyla ilgili uzman görüşleri:
"Erkeğin, günümüz kültür dünyasındaki aşk davranışı, psişik iktidarsızlık tipinin özelliklerini taşımaktadır zaten. Nazik ve cinsel akımlar, aydın kimselerin çoğunda gerektiği gibi birleşmemiştir. Erkek neredeyse her zaman, kadına yönelik saygının cinsel faaliyetlerini sınırladığını düşünmektedir. Dolayısıyla gücünün doruğuna ulaşabilmek için, aşağılanmış bir cinsel nesnenin karşısında duruyor olmalıdır. Bu ise, yine bir başka sebebe daha dayanmaktadır: Cinsel hedefleri arasında öyle sapık unsurlar vardır ki, bunları saygıdeğer kadında gerçekleştirmeye cesaret edemez. Eksiksiz bir cinsel haz duyabilmesi için, hiç kimseyi kollamadan, tatmine yoğunlaşabilmelidir. Buna ise, ahlaklı karısında cesaret edemez. Buradan hareketle, aşağılanmış bir cinsel nesneye gereksinim duyar. Ahlak açısından eksik kıymetteki bir kadına yani. Estetik kaygılarını dikkate almak zorunda olmadığı, kendisine diğer yaşamsal ilişkiler açısından tanıyıp, değerlendirmeyen bir kadın örneğin. Cinsel gücünü bu tür bir kadına memnuniyetle yöneltir. Şefkati başka, daha seviyeli bir kadına ait olsa bile. Muhtemelen yüksek toplumsal sınıflara mensup erkeklerin, sıkça göze çarptığı üzere, düşük seviyeli bir kadın metres, hatta eş olarak seçme eğilimleri de, psikolojik açıdan eksiksiz tatmin olmasını sağlayan, aşağılanmış cinsel nesneye yönelik gereksinimin bir sonucundan başka bir şey değildir.
…
Kültür dünyamızdaki kadınlarda, aynı şekilde eğitimlerinin etkisinde bulunuyorlar. Ayrıca erkeklerin davranışlarının, yansıyan etkisi altındalar. Erkeğin kadınla muhatap olurken, gücünün bütününe sahip olmaması, tabii ki kadın için de bir dezavantajdır. Aynı şey, aşık olma hadisesinin başlangıcında yer alan abartılışın, sahiplenme sonrasında yerini küçümsemeye bırakışında söz konusudur. Kadında cinsel nesne olarak aşağılanma ihtiyacı mevcut değil. Bu bağlamda kesin olan bir şey var ki, kadın, erkeğin cinsel abartısına benzer bir edimde de bulunmaz. Fakat cinsellikten uzun süre uzak kalma ve cinselliğin hayallerde sürdürülmesi, kadın için farklı bir sonuç doğurur. Bu durumda cinsel faaliyetle yasağı bir arada tutan düğümü açamaz artık. Sonunda kendisine söz konusu cinsel faaliyet için izin verildiğinde, psişik bağlamda iktidarsız, yani soğuk olur. Bu nedenle bir çok kadın, müsaade edilen ilişkilerde dahi, sırrını bir süre daha devam ettirmek ister. Yine başkaları ise, gizli bir aşk ilişkisi vasıtasıyla yasak tekrar tesis edilir edilmez, normal hisseder. Bu kadınlar eşlerine sadık kalamazlar, ama sevgililerine ikinci derece bir sadakat gösterirler.
Bana kalırsa, kadının cinsel hayatındaki yasak şartı, erkekteki cinsel nesneyi aşağılama ihtiyacıyla eşdeğer görülmelidir. Her ikisi de, cinsel olgunluk ve cinsel faaliyet arasında var olan ve eğitimin kültürel nedenlerden dolayı talep ettiği, uzun vadeli bekleme süresinin sonuçlarıdır. Her ikisi de, nazik ve cinsel duyguların buluşamamasından kaynaklanan, psişik iktidarsızlığı ortadan kaldırmaya yöneliktir. Kadındaki sebeplerin etkinliği, erkekteki nedenlerin etkinliğinden çok farklıdır. Bunu, iki cinsin davranışlarındaki bir başka farka bağlamak gerekir. Kültürlü kadın, bekleme süresi esnasındaki cinsel faaliyet yasağını ihlal etmez. Bu şekilde, yasak ile cinsellik kavramları arasındaki içsel bağlantıyı oluşturur. Erkek ise, nesnenin aşağılanması koşuluyla, yasağı genellikle ihlal eder. Dolayısıyla bu koşulu daha sonraki aşk hayatına taşır."
KAYNAK: "Sevgi ve Cinsellik Üzerine", 1912, S.Freud
NOT: Yukarıda bahsedilen bekleme süresi, günümüzde kadın tarafından da ihlal edildiği düşünülürse, konu hakkında güncel bir uzman görüşüne daha okuyanlar tarafından (tabii okuyan olursa!) ihtiyaç duyulacaktır. Bu konuda bilgisi, görüşü olan varsa paylaşması benim açımdan iyi olacaktır. Eğer yoksa, ileride cevabı bulsam bile paylaşmam kimseyle